Bir adam öldü 77 yaşında...
İyi bir adamdı; yumuşak kalpli, güler yüzlüydü ama
nedense kötü bir koca, kötü bir baba olduğu idi akıllarda kalan.
İyi bir adamdı; sevgi dolu, gösterirdi de hep sevgisini ama nedense hiç toparlayamadı bir araya, bağlı ama hep dağınık
ailesini.
İyi koca olamadı; "hiç gün yüzü göremeden
göçüp gittim bu dünyadan" dedi Hatice Sultan.
İyi baba olamadı; "biz hiç hissedemedik
sevgisini" dediler çocukları. Ne annelerinin ölümü bağladı onları yeniden,
ne de bir damla göz yaşı döktüler ardından.
Bir adam öldü, bir kadın girdi camii avlusuna; adı
Deniz, yaşı adama yakındı.
Adı Deniz, adamın 45 senelik sevgilisi idi...Hep
varlığını bildiğimiz ama hiç görmediğimizdi...Diğer hayat, öteki kadındı
Deniz...
Girdi camii avlusuna gözleri yaşla dolu, bacakları
titreyerek ve hayatında ilk defa kabul gördü. Adamın kardeşleri, tüm ailesi
gidip kendini tanıttı, elini sıktı, sabır diledi. Cenazenin sahibinin
"O" olduğunu hissettirdi. Adamın çocukları bile ses etmedi, aşkına
saygına gösterdi.
Bir adam öldü ve bir kadın belki de 45 senedir ilk
defa kendini suçlu, kötü, öteki kadın hissetmedi. Belki ilk defa rahat bir
nefes aldı, belki ilk defa yaşadı aşkını herkesin içinde, utanmadı. Tanıyordu
hepimizi, biliyordu tek tek kim olduğumuzu, neler yaptığımızı. Sanki yıllardır
göremediği ve dokunmayı özlediği akrabalarıymışız gibi bakıyor, ağlıyor, insanın
içini acıtıyordu...
Bir adam öldü 77 yaşında; ani olmadı, hastaydı...
İyi bir adamdı, sevgi dolu, yumuşak kalpli ama
korkaktı. Ne aşkını sahiplenip, 45 senedir gerçekten sevdiği kadın ile ortaya çıkabildi
ne de ailesini toparlayabildi.
Ama belli ki çok sevdi ve sevildi. Başucundaydı
sevgilisi son anına kadar. Kendi çocukları dökemeseler de bir damla yaş ardından,
kardeşleri, Deniz ve kendinden olmayan Deniz'in oğulları hüngür hüngür ağladı...
Ve kim bilir her gün kaç kişi gözlerini yumuyor
hayata, ne yarım kalmış hikayeler bırakıyor ardından. Kim bilir her gün kaç
evin içine hüzün çöküyor, kaç kişinin kalbinde acı, boşluk, çaresizlik baş köşeye
geçiyor. Kim bilir kaç kişi, sadece her şey bitip de zamanı geri getiremeyeceğini
anladığı o anda yumuşuyor, hayata ve insanlara daha toleranslı bakıyor. Kim
bilir kaç kişi kendini biran için kendini gidenin yerine koyup, kendi
senaryosuna bakıyor, gözyaşlarının birazını da mutlaka kendine akıtıp, yeni
kararlar alıyor hayata dair. Kim bilir kaç kişi o camii avlularında, bir tek
hüznün hüküm sürdüğü odalarda hayatın ne kadar kısa, bazı kuralların boş, her
şeyin biraz anlamsız olduğunu hatırlıyor. İstediğin gibi yaşayamadıkça
gönlünce, o çok önemsediğin başkalarının düşüncelerinin ne kadar değersiz olduğunu
anlıyor.
Her gün mutlaka bir yerlerde bazı evlere ateş düşüyor,
mutlaka birileri hayata gözünü yumuyor, gerisinde mutlaka her biri roman olacak
hikayeler ve gözü yaşlı birilerini bırakıyor ama biz duymuyor, bilmiyoruz. Tanımadığımız
halde bize kadar ulaşanlar, tanımasak da bir şekilde içimizi burkanlar ise
hayata kendini olduğu bırakanlar oluyor. Korkmadan yaşayanlar, aklından ve
gönlünden geçenleri paylaşanlar, hayatta bir fark yaratmaya çalışanlar, arkalarında
eserler bırakanlar oluyor.
Garip bir haftaydı geçtiğimiz hafta... Kim bilir
kaç kişi göçüp gitti buralardan ve hiç haberimiz olmadı da 3 tanesi acıttı
içimizi, yazık oldu, daha erkendi dedirtti. Türkiye, sevin yada sevmeyin, beğenin
yada beğenmeyin fark etmez, geçtiğimiz hafta ardı ardına 3 önemli değerini
kaybetti. Bu 3 adam gazetelerde, haberlerde yayımlanan hayat hikayeleri ile
"kimsenin şans eseri bir yere gelmediğini" gösterdi.
Şahsen çokça sevdiğim ressam Burhan Doğançay da, çok renkli karakter Mehmet
Ali Birand da, bütün öğrencilerinin bayıldığı, çok insan Prof. Toktamış Ateş de yaşadıkları, arkalarında bıraktıkları
ve hayatlarına dokunduklarına kattıkları ile fark yarattı. Gariptirki onların da hikayeleri yarım kaldı ama sebebi cesaretsizlikleri veya isteksizlikleri değil, zamansız gidişleriydi... Ve her gidiş zamansız ve biraz terkediliştir aslında...
Hayat kısa, insanlar binbir kafa, sevenin de canı sağolsun sevmeyenin de deyip arkanızda yarım kalmış hikayeler bırakmamanız dileğim. Bu dünyada temizleyip kalplerinizi, buradan geçtiğinizi anlatan bir iz, arkanızdan güzel bir şeyler bırakmanız ümidim. Hepinizin ömrünüzün uzun, terkedilişlerinizin çok uzaklarda olması isteğim. 70 küsur yaşındaki DENİZ gibi sevmeyi bilmeniz ama aşkınızı utanmadan, korkmadan yaşabilmeniz temennim..
Siz neye inanıyorsanız öyle dua edin tüm geçip gitmişlerin arkasından, ben "ruhları hafif, dönüşleri muhteşem olsun!" diyorum.