27 Ocak 2013 Pazar

DENİZ




Bir adam öldü 77 yaşında...

İyi bir adamdı; yumuşak kalpli, güler yüzlüydü ama nedense kötü bir koca, kötü bir baba olduğu idi akıllarda kalan. 
İyi bir adamdı; sevgi dolu, gösterirdi de hep sevgisini ama nedense hiç toparlayamadı bir araya, bağlı ama hep dağınık ailesini. 
İyi koca olamadı; "hiç gün yüzü göremeden göçüp gittim bu dünyadan" dedi Hatice Sultan. 
İyi baba olamadı; "biz hiç hissedemedik sevgisini" dediler çocukları. Ne annelerinin ölümü bağladı onları yeniden, ne de bir damla göz yaşı döktüler ardından.

Bir adam öldü, bir kadın girdi camii avlusuna; adı Deniz, yaşı adama yakındı. 
Adı Deniz, adamın 45 senelik sevgilisi idi...Hep varlığını bildiğimiz ama hiç görmediğimizdi...Diğer hayat, öteki kadındı Deniz...
Girdi camii avlusuna gözleri yaşla dolu, bacakları titreyerek ve hayatında ilk defa kabul gördü. Adamın kardeşleri, tüm ailesi gidip kendini tanıttı, elini sıktı, sabır diledi. Cenazenin sahibinin "O" olduğunu hissettirdi. Adamın çocukları bile ses etmedi, aşkına saygına gösterdi.
Bir adam öldü ve bir kadın belki de 45 senedir ilk defa kendini suçlu, kötü, öteki kadın hissetmedi. Belki ilk defa rahat bir nefes aldı, belki ilk defa yaşadı aşkını herkesin içinde, utanmadı. Tanıyordu hepimizi, biliyordu tek tek kim olduğumuzu, neler yaptığımızı. Sanki yıllardır göremediği ve dokunmayı özlediği akrabalarıymışız gibi bakıyor, ağlıyor, insanın içini acıtıyordu...

Bir adam öldü 77 yaşında; ani olmadı, hastaydı...
İyi bir adamdı, sevgi dolu, yumuşak kalpli ama korkaktı. Ne aşkını sahiplenip, 45 senedir gerçekten sevdiği kadın ile ortaya çıkabildi ne de ailesini toparlayabildi. 
Ama belli ki çok sevdi ve sevildi. Başucundaydı sevgilisi son anına kadar. Kendi çocukları dökemeseler de bir damla yaş ardından, kardeşleri, Deniz ve kendinden olmayan Deniz'in oğulları hüngür hüngür ağladı...

Ve kim bilir her gün kaç kişi gözlerini yumuyor hayata, ne yarım kalmış hikayeler bırakıyor ardından. Kim bilir her gün kaç evin içine hüzün çöküyor, kaç kişinin kalbinde acı, boşluk, çaresizlik baş köşeye geçiyor. Kim bilir kaç kişi, sadece her şey bitip de zamanı geri getiremeyeceğini anladığı o anda yumuşuyor, hayata ve insanlara daha toleranslı bakıyor. Kim bilir kaç kişi kendini biran için kendini gidenin yerine koyup, kendi senaryosuna bakıyor, gözyaşlarının birazını da mutlaka kendine akıtıp, yeni kararlar alıyor hayata dair. Kim bilir kaç kişi o camii avlularında, bir tek hüznün hüküm sürdüğü odalarda hayatın ne kadar kısa, bazı kuralların boş, her şeyin biraz anlamsız olduğunu hatırlıyor. İstediğin gibi yaşayamadıkça gönlünce, o çok önemsediğin başkalarının düşüncelerinin ne kadar değersiz olduğunu anlıyor.

Her gün mutlaka bir yerlerde bazı evlere ateş düşüyor, mutlaka birileri hayata gözünü yumuyor, gerisinde mutlaka her biri roman olacak hikayeler ve gözü yaşlı birilerini bırakıyor ama biz duymuyor, bilmiyoruz. Tanımadığımız halde bize kadar ulaşanlar, tanımasak da bir şekilde içimizi burkanlar ise hayata kendini olduğu bırakanlar oluyor. Korkmadan yaşayanlar, aklından ve gönlünden geçenleri paylaşanlar, hayatta bir fark yaratmaya çalışanlar, arkalarında eserler bırakanlar oluyor.

Garip bir haftaydı geçtiğimiz hafta... Kim bilir kaç kişi göçüp gitti buralardan ve hiç haberimiz olmadı da 3 tanesi acıttı içimizi, yazık oldu, daha erkendi dedirtti. Türkiye, sevin yada sevmeyin, beğenin yada beğenmeyin fark etmez, geçtiğimiz hafta ardı ardına 3 önemli değerini kaybetti. Bu 3 adam gazetelerde, haberlerde yayımlanan hayat hikayeleri ile "kimsenin şans eseri bir yere gelmediğini" gösterdi. 
Şahsen çokça sevdiğim ressam Burhan Doğançay da, çok renkli karakter Mehmet Ali Birand da, bütün öğrencilerinin bayıldığı, çok insan Prof. Toktamış Ateş de yaşadıkları, arkalarında bıraktıkları ve hayatlarına dokunduklarına kattıkları ile fark yarattı. Gariptirki onların da hikayeleri yarım kaldı ama sebebi cesaretsizlikleri veya isteksizlikleri değil, zamansız gidişleriydi... Ve her gidiş zamansız ve biraz terkediliştir aslında...

Hayat kısa, insanlar binbir kafa, sevenin de canı sağolsun sevmeyenin de deyip arkanızda yarım kalmış hikayeler bırakmamanız dileğim. Bu dünyada temizleyip kalplerinizi, buradan geçtiğinizi anlatan bir iz, arkanızdan güzel bir şeyler bırakmanız ümidim. Hepinizin ömrünüzün uzun, terkedilişlerinizin çok uzaklarda olması isteğim. 70 küsur yaşındaki DENİZ gibi sevmeyi bilmeniz ama aşkınızı utanmadan, korkmadan yaşabilmeniz temennim..

Siz neye inanıyorsanız öyle dua edin tüm geçip gitmişlerin arkasından, ben "ruhları hafif, dönüşleri muhteşem olsun!" diyorum. 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder