17 Şubat 2013 Pazar

Ben Inaniyorum ki...


Kendimi hatırladığım 3-4 yaşlarımdan beri dışa dönük bir insan oldum. Herşeyin merkezinde hep insanlar oldu, herşeyi onlarla yaşadım, onlarla büyüttüm, onlarla paylaştım. Hayatım boyunca yaşadığım olaylar da gizli değildi,  hissettirdiği duygular da benim için. Sonsuza kadar kendime sakladığım tek bir sırrım, etrafımdakilerle paylaşmadığım hiç bir duygum olmadı benim. Etrafımdaki ve yeni tanıştıklarım için hep açık bir kitap oldum ben; herkes beni kolayca tanıyabiliyor, nasıl biri olduğumu bilebiliyor, olduğum gibi kabul ediyor zannettim. Ben kim olduğumu hep bildiğimi ve dışarıya da hep aynı kişiyi yansıttığımı sandım yıllarca ama içimde bir gerçek "ben"in, onun hemen yanı başında olduğumu zannettiğim "ben"in ve bir de dışarıdan bakanların gözleri ile gördükleri bambaşka bir "ben"in olduğunu çok sonraları farkettim. Garipti ilk farkedişim, telaş gibi bir huzursuzluk verdi. Çok şaşırdım bir süre anlam veremedim...

Yıllar önce bir adam girdi hayatıma, bana beni, benden bin fersah uzak bir kadın olarak tasvir etti, ben de yıllarca yılmadan "ben o değilim, ben o değilim!" dedim. Dinlemiyordu anlattıklarımı, duymuyordu sözlerimi, görmüyordu içimi, çıldıracağım zannettim. Didişmelerim yordu beni, kendimi yazıya verdim.

Yazdım özgürce; aklımdan ne geçiyor, içimden nasıl geliyorsa; çünkü biliyordum ki ne zaman otursam bu beyaz camın karşısına sadece duygular akıyordu kağıda, onların da hepsi samimi, döküldükçe kelimeler, neyse işte o anda içimdeki, sıkıntı ise sıkıntıyı buhar olup uçuruyor, sevinç ise bulutların üzerine taşıyordu. Ben hafifleyip rahatlıyor ama mutlaka bir yerlerde birilerinin de içine dokunğumu ve belki o kişinin dilinin ucundaki, yüreğinin derinliklerindekine tercüman olduğumu yada belki de bunları hissedenin sadece kendim olmadığını düşünüp güç buluyor, mutlu oluyordum.

Yazdım korkusuzca, sansürsüzce, kim hakkımda ne düşünür demeden; çünkü biliyordum ki en sağlam görünenimiz bile etten, kemikten, ruhtan ibaret, aynı iniş çıkışları, aynı duvara toslamaları, yere çakılmaları, aynı acıları, hayalkırıklıklarını, yarım kalmışlıkları yaşadı, yaşıyor, yaşayacak, onun için Allah'ın bildiğini kuldan saklamanın anlamı ne, yazıyor ve en azından yükümden kurtuluyor, hafifledikçe yine güç buluyor, daha da sağlamlaşıyordum.

Her şekilde iyi geliyor, dökülen duygular ile besleniyordum ve bugün hala öyle aynen devam ediyor.

Velhasıl ben yazıyor, bundan çok da keyif alıyordum ama istisnasız her okuyanda bir  kafa karışıklığı yaratıyor zira bırak beni tanıdığını zanneden uzakları, en yakınımdakileri bile şaşırtıp, afallatabiliyordum. Duygusal yanımı açığa vurdukça da onların şaşırmasına ben daha çok şaşırıyor; etten, kemikten, ruh ve saf duygudan ibaret bir kişi olarak belli ki bir yerlerde hata ettiğimi ve belli ki bilinçsizce onlara karşı bile bir şekilde bastırıp bu tarafımı, her zamanki güçlü yanımı ortaya koyduğumu düşünüp, "haydeeee hadi buyrun buradan yakın" diyor, sonunda ben daha çok afallıyordum.

Ilk farkedişim telaşlı, kabullenişim dirençli, üstesinden gelişim sancılı oldu.
Yaşayarak bilgilenip tecrubelenmeyi, gezerek sadece bakmayıp görmeyi, yazarak kendimi bilmeyi öğrendim. 
Ben bile gerçek ben'i bu kadar uzun sürede tanıyabilmişken, gözlerine ve bakış açısına hakim olamadığım bir başkasının beni olduğum gibi görmesini veya benim bir başkasını, ciğerini bildiğimi iddia edecek kadar tanıyabilmemin çok büyük bir yanılsama olduğunu ögrendim. Yıllar, yollar, olaylar sonunda ben bu kadar değişmişken, insanların her şart ve koşulda kendilerinden beklediğim gibi hareket edeceklerini zannetmemin ne anlamsız bir bekleyiş, ne gereksiz bir yargılayış, birini her yönü ile tanıyabilmenin imkansız olduğunu ögrendim. 

Herkes birbirini değiştirmek için deli gibi cabalarken ve kimsenin kimseyi değiştirmeye gücü yetmezken, insanın kendi içinde devamlı değişmesi ve dışardan bakanların bunu görememesi ne büyük kontrastır hayata dair. Insanlar içinde bulundukları şartlara, duygulara, durumlara göre hareket ederler ve karanlık taraflarını da en zor zamanlarında çıkarıp su yüzüne, insanları şok ederler. Yıllarca anlamak için boşu boşuna kaybetmişim onca zamanı dünyanın en cömert adamının bir boşanma esnasında nasıl cimri birine dönüşebilmesini, 40 yıllık bir ortaklıkta nasıl birinin diğerine kazık atabilmesini. Boşuna şaşırmışım olmadık insanların olmadık hareketlerle karşımda dikilmesine. Gereksiz şaşırmışım birinin ekmek yediği yere nasıl ihanet edip, dostluklarını bir gecede satabilmesine. Insanlar, içinde bulundukları şartları, psikolojik durumları devamlı değişkenlik gösterirken, gerçekten çok zaman kaybetmişim birinin "bana göre!" saçma, ayıp, saygısız bir hareketi hangi kafa ile yaptığını anlamak veya yaptığını kendi mantığıma oturtmak için. Ben nasıl atlamışım hayatta kimsenin salt iyi ya da kötü olmayıp, herkesin ama herkesin içinde iyilikleri ile bir de karanlık yanlarını hep sakladıklarını.

Yaşadıklarımdan, gördüklerimden, kendimden öğrendiğim bir şey var ki, kimseyi tam olarak tanımak münkün değil hayatta. Kimsenin aklından geçenleri okumak, içindeki dünyasına tam olarak girilemeyeceğinden, bana anlamsız veya yanlış gelen düşünce ve hareket tarzlarını anlamak veya onun benim gibi düşünmesini sağlamak mümkün değil. Kimsenin canı yandığında, köşeye sıkışıp, zorlandığında nasıl hareket edeceğini kestirmek mümkün değil. 
Ve kimseyi, dışarıdan bakarak, peşin hükümlerimizle, kendi mutlak doğrularımızla, aceleci taraflarımızla yargılamak doğru değil!

Ben inanıyorum ki; belki kimseyi tam olarak tanıyamam, belki bana bakanların gözlerine ve bakış açılarına hükmedip, gözlerini üzerime giydiklerimden ayırıp, gözlerimin içine, içime bakmalarını sağlayamam ama ben kendimi tanır, gerçek ben ile kaynaşırsam belki yine anlayamam, belki yine şaşırır, belki yine mana veremem başkalarının yaptıklarına ama yargılamam. Yapacağım sadece kimi hayatımda tutup, kime uzaktan bakacağıma, gereksiz zaman ve enerji kaybetmemeye karar vermek olur.

Ben inanıyorum ki; ben kim olduğumu bilip, dışarıya da hep aynı kişiyi yansıtırsam, içimdeki gerçek "ben"in yanı başında olduğumu zannettiğim başka bir "ben"olmaz ve belki dışarıdan bakanların gözleri ile gördükleri de sadece "ben"olurum. Olmazsa da canları sağolsun deyip, çok da takmam!


Fotograf ; A man torn in Two http://instagram.com/p/QwpZNHyBb-/ BY DENIZ POYRAZ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder