29 Şubat 2012 Çarşamba

GITMEDEN HEMEN ONCE # 79

Gider ayak karar verdim; bundan sonra daha sık yazacağım.
Benim bir tarafım hüzün ile besleniyor ve onun ile birlikte birşeyler çıkıyor, daha üretken olabiliyorum diyorum ya aslında bunun tembel bir bahane olduğuna ve bundan böyle Yavuz'un dilediği, Yasemin'in istediği gibi her şart ve koşulda yazmaya karar verdim.

Yazmak çok enteresan bir egzersiz; yazdıkça açılıyor, kalemini, ifadeni güçlendirebiliyorsun.Yazdıkça kelimeler çoğalıyor, onlarla oynaşırken ki hazzın artıyor, zaman zaman şişiyor, sonra hafifliyor, muhtemelen yazdıklarını sonunda beğenmiyor ama yine de garip bir mutluluk duyuyorsun. Bütün bunların üzerine bir de birileri okuyup da "burnumun ucunu sızlattın" diyorsa işte o zaman coşuyor, keyiften dört köşe oluyorsun.

Özünde sadece kendin için yazıyorsun aslında; her sabah yeni bir güne uyanıp, bizi neyin beklediğinden habersiz o yeni günde mutlaka yeni birşeyler yaşarız ya; işte o yaşananların tortulanmış heyecanı, yarım kalmışlığı, sevinci, üzüntüsü, yanlış anlaşılmışlığı veya eskik ifade edilmişliği, ümidi, ümitsizliği, içinde ağırlığını hissettirdiğinde ve konuşamadığında ya da konuşurken tam olarak ifade edemediğinde hızır gibi yardımına koşar, rahatlatır yazı yazmak. Sonra dürüsttür kelimeler; yazarken mesele, olan biten değil, sadece o olan bitenlerin nasıl hissettirdikleri olduğundan, kelimelerden çıka çıka sadece gerçek duygular çıkar. Işte zaten bunun için sen rahatlarsın yazarken ve okuduğunda bir başkası işte zaten bunun için kendisinden çok tanıdık birşeyler bulur, etkilenir yazdıklarından.

Ben de kendim için yazıyorum en nihayetinde; çıkarıp atamadıklarımı atmak, gereksiz yüklerden kurtulmak için yazıyorum. Unutmamak, ileride neler yapmışım, neler hissetmişim hatırlamak, acı tatlı ne varsa bu anlarımı saklamak için yazıyorum. Üstelik bayılıyorum da yazmaya, her seferinde işe yarıyor, mutlaka iyi geliyor. Ama içimden geldiği gibi, olduğu gibi yazmayı sevdiğim kadar yazdıklarımın okunmasını ve peşi sıra gelen yorumları da seviyorum ki onlar daha da iyi hissettiriyor.

Ve yine karar verdim; başlık görselleri dışında, en tepedeki fotograf dahil ( ki bayılırım buna, 2011'de Berlin BB'de çektiğim bir fotograftır) herşeyi benim ve gerçek olan bu çöplükte bundan böyle başlık fotograflarını da internetten toplama yerine kendi ve arkadaslarımın çektiği fotografları ile görselleyeceğim.
Hüzünleri, aşkları, sevinç ve kızgınlıkları, arkadaşları, videoları ile herşeyi benim olan bu dünyayı yine kendime ait olanlarla renklendirip, Zeynep'in yukarıda ki muhteşem instagram serisi ile süsleyeceğim.

Yani aldım kararlarımı, yine Genova'ya, yoğun programlı bir hayata gidiyorum.

Buarada bu sabah havaalanına gelmeden önce Audrey'e uğradım uzun zamandan sonra ilk defa. Sabahın erken saatlerinde uyanık ve canlı bulunca kendisini şaşırmadan edemedim dogrusu ama "artık 52 yaşıma geldim, öyle sabahın 10'larına kadar uyumuyoruz şekerim" dedi bana şu son zamanlarda devamlı dem vurduğum kahkahalar ile. Keyfi yerindeydi, zaten onu ne zaman görsem keyfi hep yerinde maşallah; ne zaman görsem enerjik, neşeli, hayat dolu.
Yakalamışken "ne olacak şimdi Audrey?" dedim, 6 şekerli kahvesini yudumlarken tamamen rahat bir şekilde "olan zaten oldu Den'cim, şimdi gidip o uçağa binecek ve orayı yaşayacaksın keyfini çıkara çıkara. Isine konsantre olup, sevdiklerinle içinden ne geliyorsa onu yapacaksın ve kendini rahat bırakacaksın; zira ikimiz de biliyoruz ki sonunda buraya geleceksin" dedi; öptüm yanaklarından kocaman o da sarıldı sıcacık havaalanına yollandım...

Şimdi de uçaga gidiyorum; kuş gibi kalkıp kuş gibi konayım...

Visitor ; Rossi 




Fotograf 44@Istinye http://instagr.am/p/G9ZZZ1weOs/ by ZEYNEP M.

22 Şubat 2012 Çarşamba

BEYAZ KUTU


Dağa gidelim, renkleniriz biraz dedik, gerçekten de renklendik...
Gözgözü görmeyen bir kar firtınası sonrası şaşırtıcı şekilde güneşli, mis gibi, yumuşaşık bir havaya uyandığımızda, ayak değmemiş beyazların içinde renkli penguenler gibiydik.
Bol oksijen, içini ısıtıp yüzünü güldüren güneş ve son dakika suprizi arkadaşlar sayesinde havamız iyi, neşemiz yerindeydi...
O kadar hafifdik ki; cumartesi-pazar aralıksız arayan şöför ercan bile çelip de aklımı, bozamadı keyfimi. Ne cevap verdim ısrarlı çaldırmalarına ne de merak ettim; zira bazı şeyleri merak etmemek, herşeyi bilmemek lazım.

Gittik, renklendik, neşemiz yerinde döndük işimizin başına...

Iyi geldi beyazlarla kaplı dağ havası...

Döneli üç gün oldu ve bugün ofise beyaz kağıtlarla kaplanmış bir kutu geldi; açtım sakince...Biliyordum içinden ne çıkacağını onun için sakindim zaten de birden dökülünce herşey önüme, içim kötü oldu; sustum yine sakince.  
Tutmadım bu sefer kendimi, bıraktım gözyaşlarımı, aktılar sessizce...
Bir el hareketi uzaklaştırdı herkesi, ofis sustu, herşey durdu, bir Demet (eski d.p.s ) oturdu karşıma bekledi hiç konuşmadan, sesini bile çıkarmadan bu sefer çaresizce...
Belki de aynı şeyleri düşündük sessizliğin içinde ve birden kalktık hafifce...

Kötü geldi beyazlarla kaplı kutu...

Ama sorun değil, öğrendim ya artık benim göbek adım direnç diye; direnmeye devam ediyorum, hem de bu sefer eskisinden de kolay.Ve en sağlam direniş kalbi temiz tutmak biliyorum.
Ben de kalbim temiz, ruhum hafif devam ediyorum. Sadece neşeli şarkılar dinleyip, ortamı keyiflendirip, o özlemini duyduğum kahkalarımı atıp yola devam ediyorum.

Yol uzun, duracak duraklar çok, hergün yüzünü bir şekilde güldürecek olay ve insan bol; Azra(crown) var,Selin(little budha),Yasemin(yas), Elif(e.e), Idil(i.k.d ), Zeynep(zey) var, Tim(Timur), SedaUlku(flavia), Umut(pamuk), Filiz(madame marika), Demet(d.p.s), Simone(mr.italy), Paola(amour) var, Reyhan(rey), Ayşecan(anotherstar), Selin S.(simounpur),Verda(VA), Evren(esmeralda), Antonio(gallo), Alex(uga), Bilge(bilge) ve daha bir sürüleri var. 

Sorun yok yani; malzeme bol, gülüp eğlenecek, kafayı önce yorup sonra dağıtacak çok şey var şükürler olsun...



visitor ; big boss PALAZZI
sigarayı bırakma denemesi nr.42 , nikotin bandı gün 1.

16 Şubat 2012 Perşembe

GİTMEDEN HEMEN ÖNCE # 78 "7 MART veya 16 ARALIK"

Şimdi tarihler şunlar;
05 Mart
05 Nisan
13 Haziran
03 Kasım
10 Kasım
17 Kasım
07 Ocak
28 Ocak

Birkaç zamandır kafamın içinde dönüp duruyorlar ama son iki gündür anlamı güzel ama hissi niye ise kötü rüyalarımdan dolayı daha da bir ilgimi çekiyorlar.
Sıralıyorum, bakıyorum bir anlam çıkarmaya çalışıyorum ama beceremiyorum. Loto mu oynasam diye bile geçiyor aklımdan zaman zaman ama üşengecim, uğraşamam onunla...

Bu akşam sıraladım hepsini alt alta; belki birşey çıkarır, ortak bir noktalarını farkederim ümidi ile, olmadı...Ortak paydaları yok, benzerlikleri yok, harmonileri yok...Neyi ifade ettiklerini düşünmüyorum, zira hatırlamak değil derdim sadece gözden kaçırdığım bir benzerlik var mı onu merak ediyorum.

Yok çıkmıyor birşey; zaten uykusuzum, zaten yorgunum, zaten yapmam gereken bir sürü şey ve hazırlamam gereken bir bavul var, sıkılıyorum. Onun için aklımdan da çıksınlar diye uydurma bir formül oluşturup, 7 MART veya 16 ARALIK tarihlerine ulaşıyorum... :)

Şimdi bekleyip göreceğiz bu uydurma formülden çıkan uydurma tarihlerde neler olacak yada birşey olacak mı diye. Olursa diye de buraya not edeceğiz ki tescilli olsun.

Bir tarafım azıcık deli olabilir, olsun hiç sorun değil; zira delilerdir fark yaratan.

Gözlerim kapanıyor, gidip bavul hazırlamalıyım. crown dağda beni bekler; dağ havası hepimize iyi gelir, renkleniriz...



visitors ; alessandro / d. - lisa / d. - andrea / d. - roberta / ciana

2 Şubat 2012 Perşembe

Gülelim Artık...



Dün; gün, çok şahsına munhasır arkadaşım Anotherstar'ın gülümseten mesajı ile başladı ve çok geç saatlerde yine onun anneannesinin üzen ölüm haberi ile sona erdi…

Bu sabah uyandım ve  yarı kapalı gözlerle aşağı kata inerken, aklımda onu aramam gerektiği vardı. Mutfağa gittim, çayı koydum ve bir renkli kişilik daha başka boyuta geçti, kimbilir ne zaman nasıl geri dönecek diye merak ettim. Burada, Genova'da kül kedisiyim ya, dün geceden yıkadığım camaşırları asarken cenazenin ne zaman ve bu karda kıyamette nasıl olacağını, insanlara haber vermek gerektiğini düşündüm. Arada aklımdan bu astığım çamaşırları ütülemem gerekiyor mu acaba diye geçti  ama nefret ettiğim için ütüden hemen vazgeçtim; mis gibi kokuyordu havlular ütülenmese de olurdu.

Çay kaynadı, koydum koca fincanıma, bastım şekeri, salona geçip, müziği açtım…Elimde kocaman fincan, fonda Rahman'ın parçaları, yaslandığım camdan sert rüzgarla bir o tarafa  bir bu tarafa yatan palmiyeler arkasındaki sakin görünen denize bakarken j.a'nın nasıl olabileceğini hayal etmeye çalıştım. Kaç yaşında olursan ol anneyi kaybetmenin en zor acılardan biri olduğunu hissettim en derinden. Ama 30 küsür yaşına kadar anneanneyi, 60 küsür yaşına kadar anneyi yaşamanın yine de çok büyük bir şans olduğunu düşündüm; ben de annemle 60 küsur yılımı geçirmeyi diledim…Aklıma annemin annesini kaybettiği zaman hissettikleri geldi; hiç hatırlayamadığım anneannemi ve onun hakkında söylenenleri düşündüm. Bir kere daha onu kaçırmış olduğum için hayıflandım. 
Anne, babaların çocuklarının hayatlarına olumlu, olumsuz neler miras bırabileceklerini biliyoruz ama acaba anneanne, babaanne, dedelerin nasıl bir iz bıraktıklarını merak ettim.Yiit, madame marika jr.,bukusuk ve deniz'in ne kadar şanslı olduklarını düşünüp, bunlar sağlıklı demir gibi sağlam çocuklar olacak diye gülümsedim. Aklımdan düşünceden düşünceye atlarken en son ölümü düşünürken buldum kendimi. 

Korkuyorum ya kendisinden onun için sevmediğim bir kavram ölüm; bir şeyin son bulması, bir daha aynı şekilde canlanmaması fikrini ve en önemlisi de biçilen sürenin kısalığını sevmiyorum.
Hatice sultanı, necat'ı, cemile'yi, aşye teyzeyi hatırladım. Necat'ın ne muhteşem bir şekilde geri döneceğini düşündüm,cemile'nin son sözleri çınladı kulaklarımda, ayşe teyze ile Güney köyün kokusunu duydum. 
Acaba ölmeden hemen önce öleceğini biliyor, dün t-labar'ın gönderdiği maildeki gibi son bir pişmanlık hesapları yapıyor mu insan diye merak ettim. Üşenmedim gittim bilgisayarı açıp yeniden baktım pişmanlık listesine;

1. "Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi
gerçekleştirme cesaretim olsaydı."

2. "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım." 

3. "Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı." 

4. "Keşke arkadaşlarımla ilişkimi sürdürseydim."

5. "Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim."

Hicbirinin benim listemde olmayacağının ve yine genellemeye girmediğimi düşünüp sevindim...Kendi pişmanlık listemi hazırlasam ne olurdu diye düşünürken aklıma sadece "kahkalar atarak gülmemek" geldi...

Artık eskisi kadar çok kahkaha atmadığımı, biraz daha ciddileştiğimi, gülümsediğimi ama annem gibi, crown,rey, MV gibi gülmek için extra çaba sarfetmediğimi farkettim. 
Çok komik bir kızdım ben; hem güldürür hem de gülerdim devamlı. Eskiden ilk amaç eğlenmekti onu hatırladım. Nereden baksan 3 sene boyunca hep bir tarafım hüzünlü ve yarımdı ya, bunun Stefano'nun (eski geconti) hayatıma bıraktığı bir iz olduğuna karar verdim. Ve son yıllarda gerçekten beni deli gibi güldürüp, karnıma ağrılar sokan tek kişinin mr.italy olduğunu farkettim. Sonra yine şu son üç gündür nasıl kahkahalar attırdığını ve kendimi nasıl iyi hissettiğimi düşünüp bir karar aldım. 


Değişmeyen tek şey birgün herşeyin bittiği. En güzel şeyler de bitiyor, en büyük acılar da... Onun için alıp bütün dersleri, gülmeye ve eğlenmeye devam etmek gerek. Yaşam enerjimi ve kaynağını bilmediğim içimdeki gücü seviyorum ya benim gibi onu da her daim harlamak ve canlı tutmaya devam ettirmek gerek. Yani sözün kısası yeniden özüme, kahkahalarıma geri dönmeye karar verdim.


Beyin ne acayip Tanrım, daldan dala ne hızlı geçişler yapabiliyor. Bunu da hafiften yavaşlatmak lazım deyip, anotherstar'ın numarasını çevirdim. Üzgündü tabii, nasıl olmasın ama yine de güzel ve metanetliydi sesi. Sevindim.


Giden bütün sevdiklerimin ruhları hafif ve dönüşleri muhteşem olsun...