14 Mayıs 2012 Pazartesi

Tencere Kapak


Aşkın mutlak varlığına ve onun din, ırk, yaş ve daha bilimum farkları gözetmeksizin mucizeler yaratan gücüne inanan, hadi en kestirmeden aşka aşık bir insan olsam da ruh ikizi tanımını kullanmam; zira ilgili olsam da bu konularla iş ruha gelince her ruhun eşsiz olduğuna ve ikizi olmayacağına inanırım...

Ancak ruh ikizi kadar spirituel olmasa da benim bu konu için başka bir tanımım var ki o da "tencere-kapaktır".
Aman hemen burun kıvırmayın, öyle bugünkü gibi son teknoloji fabrikada milimetrik yapılmış olanlardan değil bahsettiğim; eski usul, demir ocağında dövülmüş, bildiğin usta elinden çıkma, el emeği göz nuru, ince ince oyulmuş, her bir detayı ayrı bir özen, üzerine damla damla ter akıtılmış tencere ve kapak.
Ustası her ikisini de aynı itina ile parlatsa da şıkır şıkır, ayrı ayrıyken şekilleri garip, hatta anlamsız bu iki şeyi koyunca üstüste, cuk oturur, tamamlarlar birbirlerini. Bazen tencerenin tek başına da işe yaradığı, kapağına ihtiyacı olmadığı olur elbet de yine de dikensiz gül, yapraksız ağaç olmayacağı gibi kapaksız da tencere olmaz, eksik kalır.

Sevgili de bazen tencere, bazen kapaktır işte. Doğrusu ise tamamlar seni, cuk diye oturup kapatır üzerini, garipsemezsin varlığını. Ne rengine bakarsın, ne de malzemesine de neyine bakacaksın zaten ısmarlama misali uymuşa benzer kalıbı, ne içine düşer, ne dışına taşar, tüy kadar hafif üzerinde eksikliğini giderip, bir bütün olmanın güzelliğini yaşatır.

Bul kapağını, sonra isterse fokurdasın kaynar sular, hiçbir suyun gücü yetmez onu fırlatıp atmayı da yine de el işi bu tencere kapaklar, milimetrik teknoloji ile yapılmadı, aynı usta elinden de olsa dövüldükleri zamanları, geçtiği aşamaları, ustanın ruhi haliyeti hatta gücü farklı; belki küçücük bir boşluk, ufacık bir kalınlık olabilir, çok hararetli ateşte tam kapatamaz kapak, aradan incecik hava alır tencere, azgın su kendini dışarı atar, çok yakınında durursan canını da yakar ama yine de tutunur sıkı sıkıya, fırlattırmaz kendini kapak...

Çok ararsan bulursun belki yeni bir tanesini de arada sırada harlanan ateş için, uymuyorlar birbirine diye cellanlenip takımı bozmak, bir ustanın el emeği göz nuru eserini fırlatıp bir kenara atmak olur mu?

Çok ararsan kadı kızında da bulursun hatayı da hangimiz mükemmeliz yada mükemmel dediğin ne ki ha babam kurcalayıp, değistirmeye çalışırız birbirimizi? Hadi değişimde de sorun yok da acaba değişeni o ilk hali kadar çok sevebilir, içimize sindirebilir miyiz?

Aynı ustanın nefesi ise de içimize üflenen, her birimiz ayrı bir ruhuz; geçtiğimiz yollar, harmanladığımız acılar, aldığımız dersler farklı, başka bir eşimiz de yok, işte bulduysak üzerimizi kapatıp, bizi tamamlayanı bir sakin durmak da bir de benim arada bir susmayı öğrenmem de fayda var...


Fotograf; Green and Two Chairs by DEN http://instagr.am/p/Jt3GQgyBZw/
Müzik (yazarken); Basta Cosi by NEGRAMARO feat. ELISA










2 yorum: