15 Mayıs 2012 Salı

Sevgili'ye...


Dün geceki Tencere Kapak yazımdan sonra içime dokunan birkaç mesaj aldım da bir tanesi çok uzaklardan, uzun zamandır görmediğim hatta duymadığım kuzenim Asiye'den geldi ki çok duygulandım, güne iyi başladım. Çok samimi, çok yüreklendirici, çok içten yazılmış satırlar bana bir kere daha yazı yazmanın ne kadar şahane bir şey olduğunu, en azından benim için rahatlatıcı olduğu kadar kendimi en doğru şekilde ifade edebilmenin bir yolu olduğunu hatırlattı...

Yazıyorum özgürce, aklımdan ne geçiyor, içimden nasıl geliyorsa; çünkü biliyorum ki ne zaman otursam bu beyaz camın karşısına sadece duygular akıyor kağıda, onların da hepsi samimi, döküldükçe kelimeler, neyse işte o anda içimdeki, sıkıntı ise sıkıntıyı buhar olup uçuruyor, sevinç ise bulutların üzerine taşıyor, ben hafifleyip rahatlıyorum ama mutlaka bir yerlerde birilerinin de içine dokunup ve belki o kişinin dilinin ucundaki, yüreğinin derinliklerindekine tercüman olduğumu yada belki de bunları hissedenin sadece kendim olmadığını düşünüp güç buluyor, mutlu oluyorum.

Yazıyorum korkusuzca, sansürsüzce, kim hakkımda ne düşünür demeden; çünkü biliyorum ki en sağlam görünenimiz bile etten, kemikten, ruhtan ibaret, aynı iniş çıkışları, aynı duvara toslamaları, yere çakılmaları, aynı acıları, hayalkırıklıklarını, yarım kalmışlıkları yaşadı, yaşıyor, yaşayacak, onun için Allah'ın bildiğini kuldan saklamanın anlamı ne, yazıyor ve en azından yükümden kurtuluyor, hafifledikçe yine güç buluyor, daha da sağlamlaşıyorum.

Her şekilde iyi geliyor, dökülen duygular ile besleniyorum.

Velhasıl ben yazıyorum, çok da keyif alıyorum ama istisnasız her okuyanda bir  kafa karışıklığı yaratıyor zira bırak beni tanıdığını zanneden uzakları, sevgilim de dahil olmak üzere en yakınımdakileri bile şaşırtıp, afallatabiliyorum duygusal yanımı açığa vurdukça da onların şaşırmasına ben daha çok şaşırıyor; etten, kemikten, ruh ve saf duygudan ibaret bir kişi olarak belli ki bir yerlerde hata ettiğimi ve belli ki bilinçsizce onlara karşı bile bir şekilde bastırıp bu tarafımı, her zamanki güçlü yanımı ortaya koyduğumu düşünüp, haydeeee hadi buyrun buradan yakın diyorum.

Ilk Zeynep "ben senin bu kadar yoğun hissettiğini hiç bilmiyormuşum" dedi, arkasından Demet "yok benim kalbim bunları okumaya dayanmıyor, çok üzülüyorum" diye blogu terketti, en son da hayatımın merkezi, en çok özen gösterip, sevgi akıttığım adam "ben senin içinde bu kadar derin, duygusal bir kadın olduğunu hiç anlamamışım " dedi ve buram buram deniz, özlem kokan o güzel nisan sabahında beni birkaç dakikalığına bitirdi.

O sabah hava mis, boğazda yunuslar, ben başka alemlerde olduğumdan çok takılmadım konuya da bugün aynısı olmasa da benzer anlam çıkardığım mesajdan sonra; onu, sevdiğim adamı, ona hareketlerimle neler düşündürtüp, yazdıklarımla neler hissettirdiğimi düşünüp durdum bütün gün... Onun için de yazının geri kalanı ona gitsin istiyorum.

Birgün bir adam girdi kapımdan içeri, içimden birşeyler aktı ona doğru, herşey değişti...

Ben bir adama aşık oldum; tıpa tıp bana benziyor ama benden bir o kadar da farklı.
Yok öyle hemen farkedemedim önce, kafa bir dünya, gidip geliyor, eğleniyoruz işte dedim de dalga dalga yaydığı inanılmaz yaşam enerjisini, içindeki sonsuz merhameti, ara ara gözlerine düşen hüznü, ama her ne olursa olsun attığı kahkahaları görünce damla damla çözüldüm güneş altındaki buz gibi; sonrasında ne bir soru işareti kaldı, ne geçmişten bir keşke, ne de tereddüt.

Ben bir adama aşık oldum; benden bile hareketli, super hiperaktif, cıva gibi elde tutmak ne mümkün, tutmaya çalışma o zaman takip et dedim, muhteşem bir yazı, hep yollarda rengarenk şehirlerde yaşadım; ne bir dakika sıkılmak vardı, ne de pişmanlık.

Ben bir adama aşık oldum; zehir gibi bir zeka ve sorumluluk sahibi, deli gibi çalışkan, dünya yıkılsa kalmazsın altında onunla dedim teslim oldum korkusuzca; ne bir acaba oluştu kafada ne de bir kalkan.

Ben öyle bir adama aşık oldum ki keçi gibi inatçı, egosu benimkinden bile yüksek, üstelik it ego, tuğla tuğla yüksek duvarlar ördü önüme, toslayıp toslayıp yapıştım yere de öyle sağlam durdu ki karşımda, her çakılmada öğrenmem gereken ile kalktım ayağa, öğretmen oldu ; ne bir kırgınlık kaldı içimde ne de öfke.

Ben bir adama aşık oldum; çok sevgi dolu bir baba, çok hayırli bir evlat, iyi bir adam yani!

Bulduk birbirimizi; eğlenmenin de dibine vurduk, birbirimizi üzmenin de. Aynayız birbirimize, ısrarla değiştirmeye çalışsak da birbirimizi olmayacak biliyorum, ama benim için o tencere ben kapak, yanında huzur bulduğum, güven ve heyecan duyduğum. Farklı farklı yaşantılar, acılar, derslerden geçip gelmişsek de buraya, biz tıpa tıp benzeyen ama bir o kadar da farklı iki ruhuz ki tamamlıyoruz birbirimizi.

Onun için belki daha evvel bu kadar doğru bir şekilde ifade edememiş yada hissettirememişsem diye sevgilim; bil ki sana olan sevgim tahmin ettiğinden de fazla ve derdim haklı veya güçlü değil sadece mutlu olmak.

Ve evet biliyorum arada bir susmayı öğrenmeliyim ama sorun yok, ne olacak öğrenirim, nasıl olsa yazıyorum, hem yazdıkça kendimi daha iyi ifade ediyor, hafifliyor, iyi hissediyorum.


Seni seviyorum....


Fotograf; On The Roads Again by DEN 
Müzik ( yazarken); Sultanım by RAHMAN ALTIN (evet yine yeniden)













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder