18 Mayıs 2012 Cuma

Vermeden Almak Olmaz


Insanların olaylar karşısında verdikleri aşırı ve kontrolsüz tepkileri, kızgınlıktan alınlarının tam ortasında, hah şimdi patlayacak üstüm başım kan, ortalık da rezil olacak diye düşündüren şişkin damarları gördükçe ve belli ki kendileri duymuyorlar ama ağızlarından çıkanları ve kullandıkları ses tonlarını duydukça, koca bir toplumun yavaş yavaş ama her geçen gün biraz daha delirdiğini; böyle gitmeye devam ederse sonunda ya çok fantastik yaratıcı bir neslin doğacağını yada akıllara zarar korkunç bir son olacağını düşünüyorum.
Hayat 800 km hızla akarken, sahip olunabileceklerin sonu yok ama sabırsızlık ve hazımsızlık diz boyu, herkes alıcı konumunda. Kilitli arabalarda, kale gibi korunaklı evlerde, çantalarımız popolarımızın, kalplerimiz ise kat kat duvarların altında saklı, Allah'a emanet, insanların canımızı yada ruhumuzu acıtmalarından korkarak yaşıyoruz. Kime sorsan haklı, empati desen s'si düştüğünden anlamsız bir kelime olarak kaale bile alınmıyor, bütün mesele sadece hükmetmek, sahip olmak, sahip olduğunu da bir çırpıda bir kenara atmaktan ibaret ...
Huzursuz, mutsuz, doyumsuz, yavaş yavaş ama her geçen gün biraz daha da deliren insanların içerisinde yaşıyoruz.

Yaş aldıkça, güne gelen komşu teyzeler gibi düşünmeye, konuşmaya başlıyor, hemen geçmişten sayfaları karıştırıp hızlı bir karşılaştırma yapmak istiyor insan beyni ya ben de aynen onu yapıp çocukluğuma dönüyorum. Sabahtan akşama sokaklarda oynadığımız, kapılarımızı kilitlemeden uyuduğumuz, bakkaldan gidip de istediğimizi alıp deftere yazdırdığımız günleri. O zaman da korkardı annem tanımadıklarımızla konuşmamızdan, onlardan birşey almamızdan da yine de bırakırdı bizi, sabah çıkar, sokak sokak dolaşır, röportaj yapacağız diye mahalledeki bilimum ünlünün kapısını çalar, içeri girip biskuvi yer, limonata içer, eve anca akşam olunca dönerdik.
Hayat daha yavaş, insanlar daha kaanatkar, insanların evlerinin kapısı ama daha da önemlisi kalpleri daha bir açıktı o zaman.

Yine de oturup, ince ince düşünüyorum bugünleri andıracak sevimsiz bir anı, korku saçan, zehir zembelek dilli insanlar var mıydı diye ama aklıma sadece ilk çocukluk arkadaşlarım Elif ile Aylin, üç elabaşı ve gerisi tüm sokağın kapıcı çocukları ile yaptığımız muzurluklar, çıkarılan gazeteler, kurulan klupler, düzenlediğimiz şarkı yarışmaları, tenis turnuvaları, piyesler geliyor. Zorluyorum kendimi, pis toplarımızla mis kokan çamaşırlarını kirlettiğimiz  teyzeler dışında canımızı acıtan oldu mu diye ama hiç bir kötü anı canlanmıyor kafamda. Güvenmiyorum aslında bu konuda kendime, zira muhtemelen bugünkü ölüm korkumun temeli babamın kanser teşhisi konulmuş hastalığı ile ilgili de hiçbir anı yok kafamda, belli ki sevmediğimi istemediğimi gömmüşüm çok derin bir yerlere ve hala orada saklı ama göstermedi yüzünü 30 senede bir kere bile, onun için daha da zorluyor, oturup bayağa ciddi ciddi geri sarıyor, tek tek bakıyorum geçmişe ama bulamıyorum. O zaman da hayat ne zaman bu kadar hızlanmaya, sahip olunabilecekler ne zaman bu kadar artmaya, insanlar kapatıp kendilerini, ne zaman vermekten vazgeçip sadece almaya başladı diye merak ediyorum. Çocukluğunu özgürce ve korkusuzca sokaklarda geçirmiş ve bunun nimetlerinden hayat boyu faydalanacak en son jenerasyonlardan biri olarak, bütün bu değişim olurken orada tam ortasındaydım ama farkına bile varamadım ki şimdi oturup düşünüyorum. Ama şu bir gerçek ki bence kimse farkına varamadı; önce hayatı hızlandırdı insanoğlu, sonra hızına yetişemeyip zorlandı, zora gelemedi, debelendi, şimdi de madem bu kadar zorlanıyorum, herşey hakkımdır diye sadece almak istiyor, ne hiçbir şeyi gerçekten sevebiliyor ne de sevilmeyi becerebiliyor. Sonunda da korku saçıyor, huzursuzluk yayıyor, ne diline hakim olabiliyor ne de kendine, bazıları insanların canlarını bazıları da ruhlarını acıtıyor, derin yaralar açıyorlar gerisin geriye kendilerine döneceğinden bihaber.Bir kısır döngü içerisinde makarayı bir sarıyor, bir çözüyorlar yani...

Işte ne zaman böyle insanlar görsem ki onlar her yerdeler, trafikte, kuaförde, işte her yerde, çileden çıkıyor, sinirleniyor, bir durun ya, ne aceleniz var diye omuzlarından sarsmak istiyorum....

Vermeden almak olmaz, vermeden almak olmaz da ben asıl şu baba ile Deniz'i yazayım...


Fotograf ; ... by OZAN DURAL
Muzik ( yazarken ); Uzak Ihtimal by RAHMAN ALTIN









  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder