4 Haziran 2012 Pazartesi

Dilimize Vurdu...


Malum gündemimiz aşk; hoş benim yaşadığım hayatta bu konu neredeyse hiçbir zaman gündemden düşmez ama sanki yeni birşeymiş gibi yine günlerdir evire çevire önce aşkı sonra ilişkileri konuşuyoruz. Kahvaltıya gidiyoruz konuşuyoruz, gece çıkıyoruz konuşuyoruz, ellerimizde telefonlar alışveriş yaparken, yemek pişirirken, ortalığa talimatlar yağdırıken istifimizi bozmadan konuşuyoruz. Uçağa biniyoruz, güne bambaşka dünyalarda başlıyoruz ama 2000 km mesafeden bile bunu konuşuyor, doluya koyuyoruz aldıramıyor, boşa koyuyoruz dolduramıyoruz.
Yaşam denen son kullanma tarihi belli, her günü başka bir muammanın acımasız ve soğuk yüzü ile tanışmamış, ölümle yoklukla hastalıkla test edilmemiş Tanrı'nın şanslı ruhları olduğumuzdan herhalde, her tür zorlukla başedebiliyor ve bunun üzerine iki cümle bile kurmuyoruz ama aşka gelince sıra ruh sıkışıyor, beyin uyuşuyor ya vuruyor çenemize, kelimeler yetiştiremiyor, konuştukça konuşuyoruz. Her kafa başka bir dünya, takılmış farklı bir detaya hatırladıkça anlatıyor, çekiştirdikçe uzatıyor, döndüre sündüre konuşuyor ve evlisi, bekarı, kadını erkeği hepimiz sonunda hep aynı şeyi istiyoruz.

Üstelik ben salt konuşmakla da kalmayıp bir de üzerine yazıyorum; hem de ne yazma dile kolay iki yılda 400 sayfa, neredeyse sadece bundan bahsediyorum.

15 yıldır şirket yönetiyor, istisnasız hergün başka bir problemi çözüyorum. Evet dünyayı kurtarmıyorum ama nerden baksan birkaç bin insanın yaşamına dokunuyor, kendi küçüğümde bir fark yaratıyorum. Sonuç olarak sorumluklar almış başını gitmiş, günümüz dünyasında gerçek dert veya başarı olarak da sadece bunların hatırı sayılırken, hiçbir kriz anını veya mutlu haberi ofis dışındakiler ile konuşmak aklıma bile gelmezken sözkonusu sevda olunca iyisi kötüsü ne varsa coşuyor, coştukça da sayfalarca yazıyorum.

İşte bugünler de bir yandan konuşuyor, bir yandan da elimde kitap haline getirilmiş hediye Blablabla, kendi kalemimden beni anlatan kitabı okuyor, bana o satırları yazdıran hisseleri hatırlayıp, sonunda geldiğim bugünkü bana bakıyorum.
Yaşıyorsam kendi tercihim, mutlaka öğrenmem gereken birşey var gibi çok ulvi bir yaşam felsefem var ya her can acısında nasıl kendim ile uğraşıp, arıza diye adlandırdığımı nasıl değiştirmeye çalıştığımı ama ne olursa olsun seviyorum dediğimden vazgeçmediğimi, nasıl satır satır aşkın dini, meshebi olmaz, aşk varsa hiçbir engel yeterince büyük değildir diye yazdığımı görüyorum. Ciddi ciddi, doğuştan şanslı, bu yaşına kadar gerçek büyük kayıplar ve yokluklar yaşamamış biri olarak almam gereken bütün dersleri, kişisel gelişimim için gerekli tüm duvarları duygusal yaşantımda bulduğumu, bana da böylesinin uygun görüldüğünü, hatta biraz daha abartıp içimde taşıdığım ruhun iyi bir evrelerde olduğunu düşünüyorum.

Okudukça nasıl her seferinde sanki ilk defa başıma geliyormuş gibi tutku ile, aşk ile bağlandığımı, en canımın yandığı zamanlarda hırçınca acımasızca yazsam bile sevmeyi, vermeyi bırakmadığımı farkedip, durup iki dakika acaba o muydu gerçekten sevdiğim yoksa ben de yarattığı bütün o tutkulu duygular mıydı diye soruyorum kendime.
Okudukça nerede ne kadar yol katettiğimi, kendimde neleri değiştirdiğimi, nasıl kurtuldukça yüklerden özgürleştiğimi görüyorum. Sözün kısası, yazmasaydım hatırlar mıydım bilemem ama her geçen bir iz bırakmış, aşka bakış açım hariç birçok şeyi değiştirmiş ona karar veriyorum.

Okudukça hayalkırıklıklarım, yarım kalmışlıklarım, can acılarım da geliyor aklıma ama bugün olsa yine yaparım ve biliyorum yine yapacağım. Çünkü aşk yaşadığının en büyük belirtisi kalp çarpıntısı, birken iki olmak, çoğalmak; kendinden başka birini daha kendin kadar düşünmektir. Aşk her türlüsünü paylaşmak, ne olursa olsun yakınında tutmak, şevkat göstermek, sabırlı olmak, vermek, tutkudur benim için. Tutku ise Yasemin'in dediği gibi candır, nefesdir....

Velhasıl biz günlerdir önce aşkı sonra ilişkileri konuşuyoruz ve ben hala onun üzerine yazıyorum ama
noktayı Yavuz koyup; "sen de bu mereti böyle yaşıyorsun, yapacak birşey yok " diyor , doğru da söylüyor. Çünkü ben gerçekten böyleyim ve bu mereti de böyle yaşadığımdan, attığım "belki de benim aşka bakış açım utopiktir" oltama, buz gibi bir o kadar da çabuk gelen "tabiiiii canııımmmmmm" cevabı kanımı donduruyor, o saniyelik sessizlikte aşk tabirime bir şeyin daha eklendiğini ve bende çok büyük birşeyin değiştiğini hissediyorum; aşk çaba gerektirmez, içinden gelirse akar öylece, zorla olmaz...



Fotograf; Two Free Birds @ Santa Margherita http://instagr.am/p/LQ01oySBdQ/ by DEN
Müzik ( yazarken ); Ahtapotlar by ZAKKUM



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder