11 Haziran 2012 Pazartesi

Mekik


Yerine getirmekle yükümlü olduğumuz o kadar çok zorunluluk var ki hayatta, canımız istese de istemese de yapmak zorundayız... Yoksa sırtımızı dayayacak bir dayanağımız, her sabah o sıcacık yataklardan ve rüyalar aleminden kalkıp işe gitmeli, varsa çocuklarımız kendimizin bile önüne koyup onların hayatlarını düşünmeli, şanslıysak ve hala başımızdaysa ana babalarımız artık onlar ile rolleri değiştirmeli, boşuna gelmedik bu dünyaya bulup hayat amacımızı ona hizmet emeliyiz. Dönen bir çark, onun içinde olmasını istediğimiz insanlar var hayatta; onu döndürmek de, içindekileri sabit kılmak da bizim işimiz; bencilliğe de yer yok burada tembelliği de. Yok hayatta bazı zorunluklardan kaçma gibi bir şansımız, yok öyle ben vazgeçtim deme gibi bir hakkımız.


Ama Allah'tan hayat sadece bu zorunluluklardan ibaret değil elbet; geri kalanı döktüğün her bir alın terinin karşılığında keyif alma, içinden nasıl geliyorsa doya doya yaşamaktır bana göre. Insan mutlu oldukça mutluluk verebilir ancak, bu yüzden özgürleştirip kendini alabildiğine daha büyük kabuklara sığmaya göz koymaktır yaşamak. Onun için bildiğim birşey var ki hayatta ne yapıyorsan istediğin için yapacak ve canın yapmak istemiyorsa birşeyi kendini zorlamayacaksın. Istemiyorsan aslında gitmek bir yere, sırf eksik kalacağım, birşeyler kaçıracağım, kocayı, arkadaşı, sevgiliyi mutlu edeceğim diye gitmeyeceksin. Kimin canı ne yapmak istiyorsa bırakcaksın yapacak, dinlemese de karşındaki seni, sen kendi istediğine odaklanacaksın. O içinde tanımlayamadığın duygu var ya o duygu ayaklarını geri teptiren; kulaklarını tıkayıp tüm diğer seslere, bir tek onu dinleyeceksin çünkü seni en iyi bir tek o tanıyor ve bir tek o doğruyu söylüyor; ona kulağını tıkamayacaksın.

Yaptığım işin en fazla kan gövdeyi götürdüğü ve herkesin bir delirdiği, Istanbul'un da tekrarlardan ibaret ve can sıkıcı bir hale geldiği bu dönemde baktım içimden yapmak gelmiyor birçok şeyi ama yine de bir zorluyorum kendimi, o zaman benim için yollara düşme zamanıdır artık diye taktım koluma Azra'yı, bir türlü göremediği diğer hayat ile tanıştırmaya getirdim..

Amacım biraz nefes almak, Genova'nın damarlarımdan zikrettiği huzur ve sakinlikle kendimi bulmaktı aslında. Çünkü iki senedir ne zaman gelsem buraya, bu ev, bu yaşantı beni hiç yüz üstü bırakmadı, sıkıntıma sıkıntı katıp hayal kırıklığına uğratmadı. Hiç uykusuz bir gece geçirmedim bu evde ve bu duvarlar, buradaki insanlar daha henüz hiç üzerime üzerime basmadı. Burada herşey daha bir yeşil, herşey daha bir mavi, herşey daha bir sakin ya; burası daha henüz hiç canımı sıkmadı. Onun için bana iyi gelir, Azra'nın da merakı giderilir dedim yola çıkarken ama bambaşka bir yolculuğa çıkmışım haberim bile olmadı.

Aslında insanları da yerleri de hatta hiç girmediği bu evi de biliyordu yıllardır anlattıklarım ve yazdıklarımdan ama ona gösterirken tek tek herşeyi ve tanıştırdıkça en efsane olanlar ile hem geçmişe gidip gidip geldim bu son iki günde hem de bir gelecek belirlendi kafamda. Seni en iyi tanıyanlardan birini, ezbere bildiği, sayfa sayfa okuduğu hikayelerin baş kahramanı ile tanıştırmak ve onları sanki birbirlerini yıllardır tanıyorlarmış gibi aynı masa etrafında doğal ve bir o kadar da samimi bulmak, yıllardır anlatsam da tam anlaşılamamış olanı bir şekilde somut hale getirdi. Beni en iyi tanıyanlardan biri bile buradaki ben ile şaşırdı, o benim dışımda kimsenin göremediğini iddia ettiğim şeyi ve neden sevdiğimi gördü; döküldükçe sözler dudaklarından ruhumu hafifletti. O kadar enteresan bir rahatlama ve keyifti ki aldığım, o hep bahsettiğim içimdeki tutkulu sevme güdüsünün ne kadar muhteşem, bana ve hayatıma ne kadar harika şeyler kattığını gösterdi. 
Son iki gündür Azra, bunca senedir beraber seyahat edip, dünyanın binbir köşesine gitmiş olmamıza rağmen buradaki ruhu haliyetime, hareket etme şeklime, hiç mızmızlanmadan yürümeme bakıp bakıp şaşırdıkça burada kendimi hissettiğim duygunun diğer heryerden farklı olduğunu ve bunun dışıma da yansıdığını ispatladı. Çok farklı besledi onunla burada geçirdiğim iki gün beni, bir kere daha nasıl bir hayata sahip olduğumu, geriye kalan zamandan neler istediğimi farkettirdi...

Varsın millet hırslı olduğumu, onun için bu kadar sert ve çok çalıştığımı düşünsün; gerçek şu ki bir sürü sorumluluğum ve yapmak zorunda olduğum şeyler, gerçek şu ki babamın baskın geni bir şeyi yapıyorsan adam gibi yapacaksın huyum var benim. Yapılacak en iyi şekilde yapılması gerekenler, sonrası hayattan doya doya zevk almaktır benim için. Istediğim şeyleri yaparak, sevdiklerimle kalabalık içerisinde yaşamaktan ibarettir hayat. Hiçbir yerde sabit kalmamak, küçük bir dünyanın parçası olmamak, içi janti, kendi ile barışık, buram buram yaşam enerjisi yayan insanlarla birlikte olmaktır. 

Hayat; iki ayrı dünya ve onların arasında dokunan mekik, avare avare dolaşmaktır benim için...




Fotograf; Azra is finally meeting with the other life http://instagr.am/p/LqOq8xyBdE/ by DEN
Müzik (Genova sokaklarında dolanırken) ; Unuttun Mu Beni by SEZEN AKSU





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder