27 Mart 2012 Salı

BREUIL-CERVINIA


Hahahahayttt yendim seni KORKU...

Big Bear'in küçük tepesinde ateş gibi düştüğün içimden, Alplerin zirvesinde fırlatıp attım seni dışarı; buhar olup, belki de kuşlara yem olup, kaybolup gittin.
O kadar kayboldun ki; ne, daha dağ yolunda araba ile yukarı tırmanırken başlayan yükseklik korkusu kaldı, ne de deli işi demir halata bağlı küçücük kutular içindeki kalp çarpıntıları. Ben çıkıp da bıraktım ya kendimi o 3500 metreden aşağıya, peşi sıra gelen ayak izlerim gibi sen de geride kaldın, bittin...

Bir şeye karar verip, onun peşinden giden ve en çok da aksiyona geçen tarafımı seviyorum... Sabırsız ve herşeyin hemen olmasını isteyen bir yapım var ya, bekleyemeyeceğimden bir sene daha; baharın ilk gününe sıcacık bir güneşin masmavi bir gökyüzünde parıl parıl parıldadığı, mis gibi bir havada, bembeyaz karların içinde girdim.
Dört tarafı 4000 metre dağlarla çevrili, insanları güzel, havası güzel, doğası muhteşem Cervinia'ya gittim (21-23 mart)...
Sardım hiperaktifi Ertan'ın başına, 3 günü, sabahtan akşama, tanıdığım en şahane hoca Luca ile adım adım yukarı tırmandım, güldüm, eğlendim, oksijen sarhoşu oldum. Her gün biraz daha cesaretlenip, sonunda da korkunun yönettiği korkuları atıp bir kenara acayip keyif aldım.

O kadar güzel bir üç gün geçirdim ki Cervino dağının eteklerinde, dönmek istemedim. Evime bu kadar yakın cennet gibi bir yer varken, bütün kış daha önce gelmediğim ve kaybettiğim zaman için pişman oldum. Hep söylüyorum ya korku çok kötü bir şey, bizi yaşayabileceğimiz güzelliklerden uzak tutar diye, işte tam olarak bir kere daha ne kadar haklı olduğumu anladım.
Üstüne gidip, atıp kurtulmak lazım ne kadar karın ağrıtan his varsa içimizden. Tanrı'dan başka hiçbir şeyden korkmayacak kıvama gelip, özgürce yaşamak lazım.

Düşünüyorum da becerebilsem korkmamayı neler yapardım diye, aklıma ardı ardına bir sürü şey getirip, sadece düşüncesi bile heyecanlanıyorum.
Anladım ki benim adrenalinim özgürlük. Her yapamadığım veya yapamacağımı düşündüğüm şeyi yaptığımda kendimi daha da özgür hissediyor ve yapabileceklerimin sınırını genişletip daha da ileri gidiyorum.

Sözün kısası acayip keyifli, rüya gibi bir 3 gün geçirip, acayip gaza gelip döndüm Istanbul'a.
Aynı gazla da kafamda ki projelere daha bir sıkı sarılıp, koyuldum harıl harıl çalışmaya.
Yaşam kısa, daha yapacak çok şey var, süreyi olabildiğince uzatmak lazım mantığı ile korku gibi çıkarıp atmak için sigarayı hayatımdan doktordan randevumu aldım, yeniden pilatese, yüzmeye başladım...

Yine içim kıpır kıpır, bahar geldi, korku gitti, heyecanlı heyecanlı, biraz avare dolanıyorum ortalıkta...şahane...


Fotograf; @ Plateau Rosa by DEN
Müzik ( yazarken ) ; Margherita by MASSARA ( 1979) - ilk defa yazarken böyle ritimli bir müzik kullandım, bu da enteresan :)







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder