27 Şubat 2010 Cumartesi

Boğarım Seni Tek Hamle ile...


Çok şükür ruhum değil de bedenim yorgun artık...Sabahların köründe uyan, uçağa bin, in, yüzlerce km araba kullan, oradan oraya koştur ve bunu bütün hafta ardı ardına yap derken beden yoruluyor haliyle. İçin dalganıyor yorgunluktan, nefes almakta zorluk çekiyorsun, bacakların seni taşıyamaz oluyor. En şaşırtıcı olan tarafı ise artık bir adım bile atamayacağını ancak hiçbirşey yapmak zorunda olmadığın tatil gününde anlıyorsun; ertesi sabaha uyanmak zorunda olmadığını bildiğin anda beden bir rahatlıyor, kendini bırakıveriyor ve o andan sonra zorlasan da  kaldıramıyorsun onu yataktan.

Işte bugün o günlerden biriydi; dün de dediğim gibi akşama kadar uyudum...Sabahın köründe tiger'ı yolcu ettim, uyudum, uyandım, birşeyler atıştırdım, tekrar uyudum ve yine enteresan rüyalara daldım...

Yanımda e.e ile birlikte 4.Levent'deki eski evin kapısındayız. Anahtar ile kapıyı açtığımda evde bir gariplik hissediyorum, sanki bizden önce birileri girmiş gibi. Uzun koridorda yürürken biran herşey yeniden normal görünüp de rahatlasamda yine de odaları kontrol etmek için evin içinde dolaşmaya başlıyorum.
Bunu arasıra normal yaşantımda da yaparım. Heryerde alarmlar olmasına rağmen, bazen küçücük bir his bütün evi kontrol ettirir bana; dünyanın en saçma şeyidir aslında, gerçekten biri varsa içerde bakıp da ne yapacaksam tek başıma, ama yaparım işte merakım giderilsin diye.
Neyse yatak odalarına açılan geniş kare koridora geldiğimde birden annemlerin odasından bir el boğazıma yapışıyor ve hiç tanımadığım bir adam ile göz göze geliyorum. Haklıymışım diyorum, inanılmaz korkuyorum ve çığlık atıyorum. Rüyadayım, şimdi çığlığım çıkmayacak, e.e beni duymayacak diye düşünüp daha da korkuyorum ama bu sefer yanılıyorum, sesim inanılmaz güçlü çıkıyor. Adam beni kavradığı gibi tek hamle ile d.p.s'in odasına sürüklüyor ve üzerime abanıyor. E.e gitmiştir diye korkuyorum ama odaya da gelmesini istemiyorum, adamın evde başka birinin daha olduğunu bilmesini istemiyorum, bir şekilde yardım çağıracaktır diye düşünüyorum. Adama karşı koymamaya karar veriyorum, istiyorum ki ben de istiyorum zannetsin, istiyorum ki rahatlasın, kendini kaybetsin ve o kendini bıraktığı anda yapıştırıp bir tekmeyi kaçayım diye hesaplar yapıyorum.
Ne kadar zaman geçiyor bilmiyorum, birden odaya d.p.s giriyor, olduğundan daha uzun ve ince, üzerinde beyaz V yaka keten bir elbise. Onun odaya girdiğini görünce adam birden kendini bırakıyor ve ben o anda tek bir hamle adamın altından kendimi kurtarıp, üzerine abanıyorum ve tek elimle boğazına yapışıyorum. Orta boylu , hafif toplu bir adam, boğazı kalın ve benim elim küçük olmasına rağmen öyle bir kavrıyorum ki boğazını, oracıkda tek bir hamle ile onu öldürebilirim; ellerimde öyle bir güç hissediyorum ki tek saniyede işini bitirebilirim. O kadar kızgınım ki yüzünde ki korku ifadesi bile etkilemiyor beni, sonra d.p.s "yapma, gerek yok" diyor. " Polise haber verdin mi? " diye soruyorum d.p.s'e " hayır, adam bir gazateci, bırak onu " diyor. Biran tereddüt edip, istemesem de aslında bir saniye sonra bırakıyorum. Adam toparlanıyor, yakasını paçasını, ceketini düzelterek ayağa kalkıyor, yüzünde kibirli ifade ile. D.p.s adama öbür odaya geçmesi için komut veriyor, onu dinliyor. Onlar önde ben arkada benim yatak odama geçiyoruz ve birden d.p.s çok sert, çok katı ve çok net bir şekilde adam ile konuşmaya başlıyor. Adamın suratında ki ığrenç kibirli ifade hiç eksikmiyor. Yaptığının çok yanlış olduğu söylendiğinde " o da istedi " diyor korkunç bir soğuklukla, d.p.s " sen şaşırdın galiba, olmayacak bir hikaye bu, sen türk kültürü ile büyümüşsün, den italyan kültürü ile büyütüldü, nasıl bir bağlantı kurarsın kendin ile " diyor ve adam serbest bırakılıyor. Kapıya kadar adamı geçiriyoruz, ben hala korkuyorum yeniden peşime düşecek diye ama bugün sokakta ğorsem tanıyacak kadar iyi hatırladığım adamı, kapıdan çıkarken ki yüz ifadesinden bir daha hiç görmeyeceğimi anlıyorum
D.p.s'e nasıl haberin oldu diye soruyorum, "biz hamilelerin bir ağı var, ben önce onu kullanmayı bilmiyordum, hep isim sırasına göre bakıyordum ama anlık mesaj bölümü de varmış, e.e'den mesaj geldi" diyor. E.e'nin de hamile olduğunu hatırlıyorum, oradan hiç ayrılmadığını anlıyorum, d.p.s'deki o kararlı ve güçlü hale şaşırıyorum ve salona giriyorum.
Herkes haberdar olduğundan olaydan, birden evi doluvermiş buluyorum. Salonun ortasına açık büfe kurulmuş, bir kazanda şerbet gibi birşey kaynıyor..Ne zaman geldiler bunlar diye düşünürken birden yerde oturan uga'yı farkediyorum, yanına gidip, sen ne yapıyorsun burada diye soruduğumda " bir saattir buaradyım, kimse birşey söylemiyor, biliyorum ki kötü birşeyler oldu, ne oldu, çok korktum" diyor. Önce dudakları titriyor, sonra gözlerinden yaşlar akmaya başlıyor, omuzdan tutup onu tek tek anlatmaya başlıyorum ve uyanıyorum. Uyandığımda ise e.e'nin sms ile karşılaşıyorum "where r you? "....

Rüyadan uyandığımda saat 18:30, amour ve gallo ile randevum ise 19:15 de idi. Biraz yorgunluktan, biraz bütün gün uyumaktan, biraz da bu rüyadan dolayı sersem, sakin ve sessiz kaldım sonrası 2 saat.
Kalktık yemek ve sinema için sinema için Genova'ya gittik; onlar konuştular, güldüler ama ben hemen kendime gelemedim. Aklımın bir köşesinde "neydi şimdi bütün bunlar" diye bir kemirgen vardı ama sonrasında geçti gitti. Şahane bir yemek ve üzerine benim sevdiğim tarz, şahane bir italyan filmi ile şahane bir akşam geçirdim.

Oldum bittim Italyan sinemasını severim, bu akşam aslında Invictus'u seyredeceğiz diye hareket etmişken, geç kaldığımızdan Genitori e Figli ; Agitare Bene Prima Dell'uso diye bir filme gittik ki gerçekten çok eğlenceli ve keyifli idi. Dvd koleksiyonuma eklenecek parçalardan biri idi.

Geç bir vakit otele döndüğümde ise şaka gibi aklımda sadece yeniden uyumak vardı...Zavallı beden, son zamanlarda çok zorlanıldığından artık isyanlarda....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder