23 Ocak 2010 Cumartesi

Ağızdaki Topak



Geniş, kolonlu,loş bir salondayım. Italya'da mı yoksa Istanbul'da mıyım bilmiyorum, etrafımda her ikisinden de insanlar var. Birisi evleniyor, bir düğün partisindeyim, bir italyan mı yoksa türk mü, kim evleniyor onu da bilmiyorum. Salonun ortasındaki uzun ahşap masanın arkasından insanlara bakarken, chiara ısrarla geline çok şişmanlamış olduğunu ve kilo vermesi gerektiğini söylememi istiyor. " Çıldırdın mı sen, hayatının en güzel gününde böyle birşey söylenir mi, gününü mü mahvetmek istiyorsun? " diyorum, ısrar etmekten vazgeçmiyor, yakamı bırakmıyor. Ileriden gelen siyah elbiseli kızı işaret ederek "işte geliyor, söyle mutlaka " dediğinde gelinden bahsetmediğini, kızkardeşini kastettiğini anlıyorum, o zaman olabilir diye düşünüyorum.

Birden salona geconti giriyor, telaşlı; çok fazla yabancı insan dolu salondan rahatsız, yukarıda ki showrooma girmelerinden, oradan birşeyler kaybolmasından korkuyor.
Önümde durup telaşlı telaşlı birşeyler söylerken birden iki eliyle yüzümü kendine doğru çekip beni öpmeye başlıyor; ben çıldırdı herhalde ne yapıyor bu böyle, herkes burada, herkes görüyor diye düşünürken birden ben de boşverip herşeyi, kollarımı boynuna doluyorum. Birbirimizden ayrıldığımızda ağzımın dolu olduğunun farkediyorum, ne olduğunu anlamaya çalışırken, birden iğreniyorum, ağzı doluyken benim ile nasıl öpüşür diye başımı iki yana sallamaya başlıyorum ama hemen sonra ağzımın içindeki topağın leblebi ya da fındık olduğunu hissediyorum. " Ne olacak canım, fındık yemiş işte" diye aklımdan geçirip ona dönerek " merak etme kimse yukarıya çıkmıyor, telaşlanacak birşey yok " diyorum, gidiyor.

Evlenenin kim olduğunu hala bilmiyorum, bir timida moro oluyor bir ghierghia. Herzaman ki gibi siyahlar giymiş olan ghierghia'nın arkası çizgili siyah ince çorap altına giydiği yırtmaçlı, siyah suet louboutin'leri dikkatimi geçiyor, amour'a gösteriyorum. Louboutin değil onlar diyor , "hahahaha emin misin? " diye yeniden gözüm ile işaret ettiğimde " inanılmazsın" deyip gülmeye başlıyor.

Arka küçük odalardan birine geçtiğimizde, yine geconti beliriyor; üzerinde pembe bir kazak, bej bir pantalon, kazağının altından gömlek yakaları çıkmış, yanıma geliyor. Şimdi herşey daha normal, daha rahat. Karanlık ve pancurları yarıya kadar indirilmiş pencereye yaklaşıp, aradan hava almaya çalışıyorum ve temiz havayı hissedip, dolu dolu içime çekiyorum.....

Sabahında amour ve gallo ile düştüğümüz Milano yolunda rüyayı anlattığımda, fındık bölümünde amour'un kafası geri gidiyor, gözleri büyüyor; benim ile aynı şeyi, tıpkı kıvırcıkda olduğu gibi diye düşünüyor ve "onu herşeyi ile, olduğu gibi kabul ediyorsun, inanılmaz" diyor.

Gallo da, ben de, amour da aynı şeyi düşünüyoruz; ben onu herşeyi ile kabul ediyorum da o buna inanamıyor...whatever....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder