1 Mart 2010 Pazartesi

TOP peşinde bir sürü adam...


Futbol ve Galatasaray fanatiği bir babanın kızı olarak hiçbir zaman anlayamadım erkeklerin bu topa olan aşklarını. Dünyanın neredesinde olursa olsun buldu mu bir futbol karşılaşması gezip görmeyi bile es geçen babam bile anlatmayı başaramadı, aşılayamadı kanıma bu aşkı; ama döndüre döndüre aynı maçın seyredilmesine, kaybedilmiş bir derbi sonunda morallerin bozulmasına, çok önemli maçlarda "ah şimdi kalp krizi geçirecek kesin " diye yüreğimizin ağzına gelmesine çok kez şahit olmuşumdur. Babamın bu durumlarına alışamamışken sonra erkek arkadaşlar çıktı başıma; şimdi düşünüyorum da bir Galatasaraylı olarak her türlüsü girdi hayatıma ve genel olarak hepsi için de önemli idi futbol. Futbol ile ilgilenmeyen, sevmeyen, seyretmeyen erkek arkadaşım galiba hiç olmadı, ne türkü ne italyanı...

"Futbol fanatiği erkek iyidir " der şerbetçi, bir bakıma ben de katılıyorum nedense buna, erkeksi birşey olduğu, erkeksi adamlardan hoşlandığımdan olsa gerek ama kendilerini harap etmelerini, canlarını bu denli sıkmalarını, hayatlarını bir maça göre organize etmelerini hala pek anlayamıyorum. Bilmediğim, anlamadığım ama problemde çıkarmadığım bir dünya benim için. Maç mı seyretmek istiyorsun git seyret, top peşinde mi koşmak istiyorsun git koştur ama allah aşkına kaybetmek de oyunun parçası, kabullen, bana bulaşma yeter benim politikam.

Geconti de onların en azılı gelenlerinden biri ve bugün Genoa için kötü birgün, iyi oynamış sözüm ona ama sonuç yenilgi; dolayısıyla onun da sesi bok gibi, morali çok kötü. Bir yandan iş stresi, bir yandan aylardır bitiremediği evin stresi derken üzerine Genoa yenilgisi iyi gelmez ona; şimdi upuzun bir haftaya sinirli ve huysuz girecek, üstüne bir de beni görürse iyice altüst olacak. Bilmiyor burada olduğumu, bilse de ne fark eder, muhtemelen bizim ilişkimiz açısından hiçbirşey ama karşısında görünce hazırlıksız, haftaya başlamak için çok da tercih edeceği birşey olmaz, onu biliyorum.

Amour'un telefonu peşi sıra tam bunları düşünerek odayı terk edip, Invictus'u seyretmeye gittiğimde yeniden bu erkeklerin top peşindeki dünyalarını, futbol yada rugby farketmez bir top çevresinde bir dünyanın nasıl birleştiğini görünce şaşırmadım desem yalan olur.
Mandela ise pek bir iyi geldi bana; affetmek ruhunu özgür bırakır dedi ya orada koptum. Sonra bir sürü kişi geçti aklımdan, o dahil birçoklarını düşündüm ama bir de enteresan bir misafirim daha vardı kafamda, bloger aslı; bu da yeni olayım, tanıdıklarım bana yetmiyormuş gibi, sadece yazılarında tanıdığım  ve şu sıralar zor bir dönem geçirdiğini anladığım, gri bir sabaha uyanıp herşeyden kaçmak istediğini dile getiren kadını sık sık düşünür oldum. Film boyunca bu filme gitmelisin aslı dedim içimden, Morgan Freeman dudaklarından dökülen Mandela sözlerini dinlemelisin dedim.
Uzun, yavaş ilerleyen ama bana göre şahane bir film Invictus.
Geçti bütün kırılganlığım güya ama aka boka sulanan gözlerim, bu filmde de sulandı elbet. Olsun, bir film sahnesinde sulansın gözlerim, göz yaşlarımı burada harcayayım, gerçek hayatta olmasın da birşey ben böyle boktan sebeplerden ağlayayım, razıyım sonuna kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder